Salı, Temmuz 19, 2022

HASRET TÜKENMEZ GİBİYDİ.. KAVUŞMAKSA BİR DAKİKA..


Çocukluğumda dinlediklerimden hatırlıyorum !

Çok eskiden, belirsiz ve uzun sürelerle askerlik yapılırmış, ve hatta bazen dönüşü de olmayan.

Babaannem Şemsi Hanım'ın, Çanakkale'ye gidip bir daha dönmeyen kardeşine hep ağladığının tanığı oldum küçüklüğümde.

Dedem İbrahim Ethem Dikmen'in de, savaş yıllarında yedi yıl süren askerliği anlatıldı yıllar boyu evimizde, ve bundan böyle de konuşulacak hiç kuşkusuz.

Öyle ki;  dedem askere gittiğinde kundakta iken, yıllar sonra evine döndüğünde kocaman bir çocuk olan amcam  "kim bu adam, gitsin bizim evimizden" diyerek epeyce bir sorun çıkarmış da, o adamın babası olduğuna güç bela ikna edilebilmiş.

Bu anlattıklarım, benim hikayemin içinde olan şeyler. Okuyucularımın da, kim bilir benzeri ne öyküleri vardır, hüzünlü, buruk, ve belki biraz da gülümseten..    

Benim ve okuyucumun öyküleri arasındaki ortak noktaların ağırlıklı duygusu, "özlem" elbette..

Ulaşımın, iletişimin son derece kısıtlı, hatta hiç olmadığı zamanlar.. 

Sevdiklerinden yıllarca uzak kalıp, çoğu kez onlardan haber dahi alamayan insanların teselli kar etmez hasretlikleri ..

Sıcak çöl rüzgarları gibi esen özlemle kavrulmuş, bu yüzden bir tarafı hep çorak kalmış, yağmur susuzluğunda kalpler..

Sıla ve gurbet türkülerinin çıkardığı, insana kaçacak yer bırakmayan, tekmil dünyayı tutuşturmuş, söndürülemez yürek yangınları..  

Hangi duyguyu yaşayacağına kendi karar veremez insan gerçekte.. 

Elini uzatıp, aralarından birini çekip alacağı seçenekler sepeti değildir ki yaşam.. 

Tercihsiz ve bir başınadır insan, ambalajlı duyguların sergilendiği panayır gişesi önünde..

 Bedelsizdir hepsi de, gel gelelim, "Hadi bakalım; benim olsun mutluluk, sevinç ve aşk ! İstemez, diğerleri kalsın.." diyeceği kadar zengin de değildir insan aslında..

Ve şımarıklık yapamayacağımız kadar alıştırır hayat bizi kendi tercihlerine.. 

Öyle ki, kendine bile alışmıştır artık insan, her şey kabulüm teslimiyetiyle..

Bir bakmışız ki, çocukluğumuzda oynadığımız körebe oyununun kahramanı olmuşuz gerçek hayatta, ve belki de ebesi..

Gözlerimiz bağlıyken, avucumuza bırakılmış bir tablet duyguyu yutmaya hazırız, suyla ya da susuz..

Ne çıkarsa bahtımıza artık;

Ölüm çıkarsa, ağlayacağız; Aşk çıkarsa, mutlu olup güleceğiz; Hasret çıkarsa, yanıp tutuşacağız.. filan..

İnsan duygularının en keskin olanlarından biridir "özlem", hiç tartışmasız.

Dilimizdeki kağıt kesiği sızısında..

Ateşe değen elimiz denli can yakıcı..

Kendi çarkıfeleğinde dönerken insan yaşamda, çokça mola verir otobüssüz özlem duraklarında..

Ve kırbaçlanmış topaç şaşkınlığında savrulur bir özlemden, diğerine..

Yitip gidenlere özlem .. Sevgiliye özlem .. Çocukluğa özlem .. 

Anılara, yarım kalmış aşklara, yazılmamış şiirlere, bir kadehe sığınmış şarkılara, kentlere, ağaçlara, kuşlara, renklere, çiçeklere, börtü böceğe, her şeye, her şeye özlem !

Belki de özlem yaşatıyor insanı.. 

Damar yolundan damla damla kanına karışıp besliyor, Lokman Hekim'in dahi bilmediği, hayatın armağanı muhteşem bir serum gibi..

Öğretiyor, olgunlaştırıyor, sabırla pişiriyor, tatlandırıyor insanı..

Sepette, bir de evlat özlemi var benim payıma..

Hayatınızda, sevdiklerinizden en fazla ne kadar ayrı kaldınız bilmem, ama kendim için bu sorunun cevabını biliyorum.

Tam tamına 3,5 yıl.. Bir de yazıyla yazayım; üç buçuk yıl !

Bunca zamandır küçük oğlum Gökhan'dan ayrıyım. Ailece ayrıyız..

Sanki o, yıllar önce büyük dedesi İbrahim Ethem Dikmen gibi askere gitmiş de, aradan uzun yıllar geçmiş gibi..

Benim modern zamanlar gezgini, özgür ruhlu çocuğum yıllar önce dünyayı dolaşmaya ve çeşitli ülkelerde yaşamaya başladı.

Görüşemediğimiz bu süre içinde Tayland ve Japonya'da yaşadıktan sonra, Yeni Zelanda'ya yerleşti. Birkaç yıldır da, bu dünyanın uzak ucu ülkesinde yaşıyor, hayatını kazanıyor.

Pandemi başta olmak üzere çeşitli nedenlerle yıllarca görüşemedik.

Ne kadar ağır aktı kum saati, bu belirsiz zaman fiil çekimli yürüyüşte.. Yosun tuttu tavan arası yalnızlığında yaşayan kavuşma çağrılı sözcükler.. Turkuaz bir sabır taşı -Karin Karakaşlı'ya kalsa sabır taşının intiharı diyecek ya- ortadaki beyaz damarından çatladı.. Herkes, her şey ve dünya, 3,5 yıl daha yaşlı, daha eski onunla son görüşmemizden bu yana..

Ama yaşamda her şeyin bir sonu vardı elbette.. Her şey son buluyordu zamanı geldiğinde.. Özlemek de bitiyordu bir gün, ayrılık da.. 

Hasret dağlarca büyüktü baktığında.. Hasret, bitip tükenmez gibiydi.. Yine de, bir kucaklaşmalık ömrü vardı özlem dediğinin.. Birkaç damla gözyaşında sönüyordu o koskoca yangınlar.. Yüreğinde saplı kurşun damlalarca eriyip, yitiyordu.. Çünkü, kavuşmak bir dakikaydı ! Şarkıdaki gibiydi..  

Birkaç gün sonra Yeni Zelanda'dan kalkacak uçakla Gökhan'ı bekliyoruz ailesi ve sevenleriyle.. Okyanustaki Rüzgar'la birlikte, önce Singapur, sonra da ver elini İstanbul, evine hoş gelecek oğlum inşallah..

Faruk Nafiz'e kalsa, 'Yolcu İle Arabacı şiirindeki gibi; "Senin de yolun biter, diner gözünde yaşlar / Benim uğursuz yolum bittiği yerden başlar.." diyecek..

İyisi mi, "yeniden başlayacağını" bilsem de, onu duymazlıktan geleyim ben..!

Özlemlerinizle barışık, hep sağlıklı ve mutlu yaşayın sevgili dostlarım.. 

( Temmuz / 2022, İzmit )


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SEN YAŞTAYIM

İNSANIN MAVİSİ

  Bu sabah deniz, kendimin "Di'li geçmiş zaman"ı. Bir vakit bendeki mavinin solmamış hali. Çocukça güldüren, aşkça ürperten, b...