Salı, Şubat 27, 2024

ALIŞMAK SEVMEKTEN ...

 

Kabullenmek, şifası insanın.. Vazgeçmekse ruhun nirvanası..

Kabullenmeyi ketleyen tatlı zehir, alışkanlığın ta kendisi.

Bir surete, bir sese, bir nefese, bir tene alışmış olmanın ağdalı bağımlılığı, örümcek  ağındaki kördüğüm teslimiyettir insanda..

Rutinin hafızaya dayattığıdır alışkanlık bilirsen.

Kontrol dışıdır. Yaşamdaki 'oldu bitti' lerin en bilinmezidir.

Ve alışkanlık, kabullenmenin katilidir hiç kuşkusuz.

Bilindik şarkının sözleri duvarlara çarpa çarpa gelirken üstüne, alışkanlık günahına kılıf bulmanın akıl oyunlarındadır insan..

 "Alıştım sana bir tanem

Alıştım her gün görmeye

Bir nefes gibi muhtacım

Sevilmeye sevmeye.."

Alışkanlığın koşulsuz itirafıdır bu, neresinden baksan. 

Hafızanın kaydettiğine muhtaç yaşamasıdır insanın. 

Kendi ekseninin topacında savrulup durmasıdır.

Tekrarlayan fırdöndüler salıncağında alışkanlığına sımsıkı sarılmasıdır.  

Bir de, ıskalanmış kabullenmelerin peşinden bakakalınan bir bölüm var ki şarkıda, son seferli trenlerin veda çığlığında yitiyor medet dileyen insanın sesi.  

"Alışmak sevmekten daha zor geliyor

Alışmak bir yara, bağrımda kanıyor

Sen yoksun, kollarım boşluğu sarıyor

Alıştım, bir tanem, alıştım sana.."

Ümit Yaşar Oğuzcan da "Alışkanlık" şiirinde, "Alışkanlıklar daima korkutur beni / Düşün ki ben, yaşamaya bile alışkın değilim" derken, alışkanlığın görmezden gelip bilinçaltında saklanan korkusuyla yüzleştirir bizi..   

Haklıdır şair, korkacaksa eğer alışkanlıklarından korkmalı insan. Ömür törpüsü amansız düşmanından..  

Oysa, insan isterse eğer şifalandırır kendini. İyileştirir bedenini ve ruhunu. Yeter ki, sallanıp durmasın alışkanlığın Araf'ında. 

Ve yeter ki, görsün ikircikli didiklemelerle kangren ettiği yarasını. 

Bana kalırsa, Lokman Hekim bilerek vermedi alışkanlığa panzehir şifalı bir tarifi. Devasını bulmayı her insanın kendisine bıraktı. 

Oscar Wilde "Herkes öldürür sevdiğini" diyor ya  o çok sevilen şiirinde, yok kimse kimseyi öldürmesin elbet. 

İlla ki öldürecekse insan, kendine kasteden alışkanlıklarını öldürsün de, şifalansın hiç bilmediği yağmur sularıyla. 

Ve herkes öldürsün kendi katilini, alışkanlık eşiğinden ayaklarını sürüyerek geçerken.. 

Kabullenmenin ötesi vazgeçmek.

Vazgeçmek, Siyam İkizi kabullenmenin.. Her biri, diğerinin matruşkası.. Birinin içinde, olmazsa olmaz diğeri var..

 Vazgeçmeyi az kullanır insan yaşamda. Bir kullanımlıktır varlığı vazgeçmenin çoğu kez. Kullan at gibi, kullan kurtul misali..

"Can Kırıkları" kitabındaki "Rüya" isimli öyküsünde vazgeçmenin bir anlık olmasının, göz kırpmak gibi istemsiz gerçekleşmesinin harika bir örneğini verir yazar Karin Karakaşlı. 

"... Beynimde bir klik sesi duydum. Ender olur, ama olduğunda inkar edemeyeceğim denli oradadır. Bilirim bir şeyin daha bittiğini, ya da hiç var olmamış olanın yitip gittiğini. Kendi buzul sesimi tanımakta zorluk çektim, ama o ses benden bağımsız son sözünü söyledi; 'İki gün sonra dönüyorum, ama sana bir daha asla dönmüyorum.' Telefonu kapatıp kayıtlı bütün numaraları sildim. Bir yalan daha yok oldu.."  

Vazgeçmek, bir klik sesi denli anlık olsa da, kendi labirentindeki yol bilmez çaresizliği bir ömür sürebilir insanın.. 

Alışkanlık iksiriyle uyuşturulmuş bir ruhun vazgeçme basamağına tutunması kolay değildir öyle.. 

Zira, gönüllü tutsaklıktır alışkanlık.. Demir parmaklıkları olmayan, kapısı kilitsiz bir zindandan kaçmayı düşünmemektir nedensiz..

Dileyelim ki, şifamız olsun kabullenmek, vazgeçmek de kurtuluşumuz..

Bizi gülümseten alışkanlıklarımıza ise sözümüz yok elbette.

Çok eski zamanlarda.. Serin güz sabahlarında, İspanyol paça pantolonlu, yeşil boğazlı kazaklı, konuşurken soluğunda dumanlar tüten bir kızla her gün aynı belediye otobüsüne binmiş olma alışkanlığı gibi gülümseten anılara da sözümüz yok elbet..

( ibrahim ethem dikmen, Şubat / 2024, İzmit )



SEN YAŞTAYIM

İNSANIN MAVİSİ

  Bu sabah deniz, kendimin "Di'li geçmiş zaman"ı. Bir vakit bendeki mavinin solmamış hali. Çocukça güldüren, aşkça ürperten, b...