Perşembe, Ekim 08, 2009

Köpüğü Hiç Sönmesin

Her gün görüyorum O’nu.. İşime gidip gelirken her gün en az iki kez önünden geçiyorum. İki yüzyıllık bir geleneği simgeleyen O’nun gün ışığındaki dingin halini de seviyorum, akşamları rengarenk ışıltılı halini de..
“Ayşekadın Semti’nde eski İstanbul Caddesi’nin Talatpaşa Asfaltı’na bağlandığı noktada ve Kadı Bedrettin Camii önünde” olarak tarif etmek mümkün yerini.
Edirne’ye gelmiş olanlar mutlaka görmüşlerdir O’nu. Çiçeklerle bezenmiş yeşil bir alanda sularını kubbemsi bir görüntüyle yükseğe fışkırtan bir havuz.. Havuzun ortasında yukarıya doğru uzanan taştan bir insan eli ve renk renk taş meyve figürleri ile dolu bir tabak.. Yani yaygın ismiyle, Mis Sabun Heykeli..
Edirne kültürüne ve geleneksel el sanatlarına yabancı olanlar için başlangıçta bir anlam ifade etmeyebiliyor Mis Sabun Heykeli. Hatta çeşitli meyve figürlerinin gösterildiği bir heykeli Edirne ile ilişkilendirmekte zorlanabilir bile insan. İlk anda fark etmeyebilir iki yüzyıllık bir geleneğin simgelendiğini bu heykelle..
Ancak Edirne kültürü ile ilgili küçük bir araştırma yaptığınızda, özgün bir el sanatı olan “mis meyve sabunculuğu” nun bu heykelle sembolize edilmiş olduğunu öğreniyorsunuz.
Tek tek elle yapılan, her birine elma, armut, şeftali, limon, portakal, üzüm, incir, muz, çilek, kayısı, erik, kiraz gibi sayısız meyvenin biçimi verilen ve her meyvenin özgün kokusunu taşıyan sabun hem geleneksel bir el sanatına konu olmuş, hem de mis meyve sabunculuğu halkın bir kesiminin geçim kaynağını oluşturan bir sektör haline gelmiş Edirne’de. Sabuni Mahallesi’de, bu özgün el sanatının bir mirası ve uzantısı gibi günümüze kadar kalmış durumda.
Dünya’da sabunu ilk yapanların Mısırlılar olduğunu yazar tarih kitapları. Kokulu sabunu ilk yapanlar da Türklerdir. Temizliğin simgesi olan sabun, 17. yüzyıldan itibaren Edirne’de yeni bir kültürel kimlik kazanmış, Edirneli ustaların elinde yalnızca bir temizlik malzemesi değil aynı zamanda bir güzellik ve süslenme ürünü olmuş. Osmanlı sarayında kadınların gözde kokusu olan mis meyve sabunu, padişahların başka ülke hükümdarlarına gönderdikleri hediye sandıklarında önemli bir yer edinmiş, genç kızların çeyizlik sandıklarındaki değerli süs eşyaları arasında yerini almıştır.
Yazılı kaynaklar, iki yüzyıllık meyve kokulu sabunculuğun son geleneksel ustalarının Edirne’ye 1905 yılında gelen Selanik göçmeni Çamdere ailesi olduğunu, 90’lı yıllarda bu el sanatının unutulmaya yüz tuttuğunu, daha sonra bu özgün el sanatının yeniden canlandırıldığını belirtiyorlar.
Bugün hünerli eller atölyelerde ya da evlerde, iki yüzyıllık geleneğin birikim ve ustalığıyla sabunu biçimlendirmekte, ona renk ve koku vermekte, içerisine temizlik, sağlık ve güzelliği katmaktalar.
Edirne’ye dışarıdan gelenler, sözgelimi Ali Paşa Kapalı Çarşısı’na ya da Selimiye Arastası’na gittiklerinde kendilerini rengarenk, her meyveye özgü biçimi, hoş ve ferahlatıcı kokusuyla karşılayan mis meyve sabununu beğeniyle almakta, dönüşlerinde güzel bir Edirne anısı olarak yanlarında bulundurmaktalar.
Edirne’nin tanıtımında önemli bir yeri olan yaşayan bu el sanatının, halkın bir kesiminin geçim kaynağı olmasıyla kent ekonomisine dinamizm kattığı doğrudur. Ancak, bu durum mis meyve sabunculuğunda bir standardı da gerekli kılmaktadır. Bu güzel el sanatını yaşatıp gelecek kuşaklara aktarmak, sanırım ona kalite ve standart kazandırıldığında daha kolay olacaktır.
Dilerim, Edirne’nin iki yüzyıllık bu özgün el sanatı tüm ülkede ve dünyada ünlensin..
Dilerim, mis meyve sabununun köpüğü hiç sönmesin..

Edirne, 09/07/2007






SEN YAŞTAYIM

İNSANIN MAVİSİ

  Bu sabah deniz, kendimin "Di'li geçmiş zaman"ı. Bir vakit bendeki mavinin solmamış hali. Çocukça güldüren, aşkça ürperten, b...