Pazar, Haziran 19, 2011

O da Benim Babamdı


Sevgili kalem ve kağıt..

Gördünüz işte; birdenbire yapıverdim, tanıksınız..

Oysa, hiçbir zaman yapamayacağımı sanıyordum.

İtiraf edin, sizde öyle sanıyordunuz değil mi?

Ama oldu işte..

Uzun yıllardır yapmaya cesaret edemediğim şeyi yaptım.

Yüreğimin mühürlü bir köşesine hapsettiğim acıma giden kapıyı bir vuruşta paramparça ettim.

Parmaklarımla kalemim arasındaki kilidin dipsiz okyanuslara attığım anahtarını, yattığı bir kulaç derinlikten uzanarak çıkardım.

Ve her seferinde ak kağıt üzerine kan yazan kalemimin, bu defa tatlı bir hüznün dingin melodisiyle dans etmeye başladığını gördüm.

Ve O’nu yazmaya başladım..

Başka bir yazı neden oldu aslında buna; Can Dündar’ın ölen babası için yazdığı “Elveda Baba” başlıklı yazısı..

“Çok hastaymış Can’ın babası. Hastanede hem de.. O, zor bir karar vermiş; yoğun bakımdaki babasının tanımadığı hastalar arasında bir kaç ay fazla yaşamasındansa, daha az yaşama ihtimaline razı olarak onu evine getirmiş, ailenin diğer üyeleriyle birlikte babasının son günlerini veda şölenine çevirmiş...

Babasının ağırlaştığı bir gece de, veda buseleri eşliğinde ona “seni çok seviyorum baba; sen çok iyi bir baba oldun bana” diyebilmiş, babasından da “karşılıklı” sözcüğünü işitmiş, onunla böyle güzel vedalaşabilmiş olmanın huzurunu tatmış”.

Sevgili kalem ve kağıt; herkesin böyle bir yazısı var, biliyorum.

İster yazılmış olsun, ister yazılmamış.

İster kendisinden önce yazılmış olsun, ister kendisinden sonra yazılacak olsun, herkesin böyle bir yazısı var.

Değil mi ki, O’ da benim babamdı; o zaman acımın türküsünün okunacağı bir yazım elbette olacak benimde.

Ama birbirinden kasvetli on “ARALIK”tan sonra, tam da “BABALAR GÜNÜ”nde benliğimi çepeçevre kuşatan bu dinginlik nedir ey kalem ve kağıt?

Ne yazdırmak istiyorsunuz bana?

Bir başkasının ölen babasına yazdığı veda yazısını neden gülümseyerek okuyorum ki?

Ve neden bir başkasının acısının başladığı yerde benim yaramın çoktan iyileştiğinin ayırtına varıyorum?

Bu soruların yanıtını biliyorum aslında.

Can Dündar’ın babasıyla vedalaşabilmiş olması mutlu ediyor beni. Bu yüzden gülümsüyorum.

Başka bir yazının içinde, bitmeyecek sandığım acımın umarsızlığına ilaç olan kendi vedamla karşılaşmış olmak mutlu ediyor beni.

Haydi o zaman sevgili kalem ve kağıt..

Yıllardır üçümüzü daracık bir kafeste tutsak eden acımızı öldürüp, kendimizi azad edelim.

Ve ay ışığının mavi şelalesi bu tatlı Haziran gecesini yıkarken, O’na bir kez daha veda edip; ““seni çok seviyorum baba; sen çok iyi bir baba oldun bana” diyelim…

Ne dediniz?

Sizde duydunuz öyle mi?

O’nun “karşılıklı” diyen sevgi ve şefkat dolu sesini siz de duydunuz öyle mi sevgili kalem ve kağıt?



İstanbul, 19/06/2011

SEN YAŞTAYIM

İNSANIN MAVİSİ

  Bu sabah deniz, kendimin "Di'li geçmiş zaman"ı. Bir vakit bendeki mavinin solmamış hali. Çocukça güldüren, aşkça ürperten, b...