Salı, Mart 17, 2009

Nerede (mi) O Eski Bayramlar?


Bayramların gelişiyle birlikte hemen hepimiz aynı şeyi düşünüyoruz.
Yüreğimizin eski zaman hatıralarına ait sızılı köşesinde beklemekte olan bu düşünce, bayramlarla birlikte harekete geçiyor.
Hüzünlü ağırlığıyla yüreğimizi hoyratça kanatarak başlıyor yolculuğuna. Modern dünyanın gerçekleriyle insana ait değerler amansız bir çatışmaya girip derin bir girdap oluşturuyor ruhumuzda..
Sonra da; özlem, sitem, belki de pişmanlık dalgalarıyla kabaran bir nehir gibi dudaklarımızdan bir cümle halinde dökülüyor.
“Nerede o eski bayramlar?”
Elleri arasında tuttuğu yüreğimizi jilet yaralarıyla doğrayan bu duygu, yitirilmişliklerin acısını olanca ağırlığıyla derin bir iç çekişe dönüştürüp, hepimizin aynı düşünceyi seslendirmemize neden oluyor..
Gerçekten, neredeydi o eski bayramlar? Ya da bayramları eskiten neydi? Yaşamın bunca renge boyandığı günümüz dünyasında neden hala siyah-beyaz bayramları özlüyorduk?
Kim bilir, belki de yitirdiklerimizin değerini anlamaya başladığımız içindir.
Yitirdiklerimiz mi?
O kadar çoklar ki…
Evlerimizde günler öncesinden başlayan kıyı-köşe bayram temizliklerini..
Arife günü yapılan mezarlık ziyaretlerini..
Yokluklarının acısı bayramda daha da ağırlaşanlar için dökülen ve Yasin-i Şerif okuyan dudaklara değen tuzlu gözyaşlarını..
İlk kez giyilecek bayramlıkların heyecanıyla uykusuz geçirilen bitmek bilmez geceyi..
Bayram sabahı mahalle camiinden yükselen ve insanı yücelten o mistik havayı..
Akraba ve komşularla paylaşılan pilavlı-dolmalı, çörekli-börekli sofraları..
Tüm ailenin kendiliğinden bir düzen içerisinde sıralandığı el öpmeli-kucaklaşmalı bayramlaşmaları..
Ceplere sıkıştırılan ya da mendil arasına gizlenmiş harçlıkları..
Kapı kapı dolaşıp leblebi-şeker toplayan mahalle çocuklarının şamatasını..
İkram edilen mis gibi kahvenin höpürtüsüne karışan limon kolonyasının keskin kokusunu..
Gündelik yaşamın birkaç günlüğüne puslu bir perdenin arkasına itildiği sokaklarda sadece bayramın seslerinin duyulmasını..
Ve hayatın rutiniyle akıp gitmeye ara verdiği, herkes için sadece bayram olgusunun var olduğu zamanları anlatacak değiliz elbette..
Vahşi ve hoyrat bir değişimin yaşanmış olmasıdır aslında yüreğimizi burkan..
Bencil bir yaşam biçiminin bayramları ele geçirmesidir..
Adına modernite denilen bu tür yaşamın bayramları sıradan günler haline getirerek içini boşaltmış olmasıdır..
Hayatın yorgunluklarının sorumlusu bayramlarmış gibi bu özel günlerin dinlenme günlerine dönüştürülmesi oldu ilk adım.
Sonra bu yetmezmiş gibi bayram günleri kenarından köşesinden çekiştirilip “bayram tatili” denen itici kavramın boyu uzatıldı.
Bir fırsata dönüştürüldü bayram günleri..
Evden, kentten, eş, dosttan kaçış için bir fırsata..
Kapılarını bayrama kapayanlar tatil yörelerine kapağı atmanın telaşıyla otogarlarda ve hava limanlarında mahşeri kalabalıklar oluşturup, dostluğun ve paylaşmanın yüceltildiği bu günleri ıskaladılar..
Unutulan büyükleri, çocuklara açılmayan kapıları ve birbirinden kaçan insanların boşalttığı sokaklarıyla bayramlar, hüzün rüzgarları estirir oldu yüreklerimizde..
Bu arada bayramları ıskalayarak gelenekleri terk etmenin vicdanlarımızda yarattığı rahatsızlığı da yapay yollarla gidermeye çalıştık.
Hepsi birbirinin aynı olan ve başkalarının hazırladığı soğuk cep telefonu mesajları gönderdik birbirimize..
El yazımızla duygularımızı ifade ettiğimiz, tümüyle bize ait olan tebrik kartlarını kaldırıp çöpe attık.
Bayram coşkusunu taşımayan, teknoloji harikası bir tuşla herkese gönderilebilen ruhsuz kutlama mesajları ile bayramlara ortak olduğumuzu göstermeye çalıştık..
O zaman..
“Nerede O Eski Bayramlar?” değildir belki de sorulması gereken soru..
“Neden ihanet ettik bayramlara?” diye sormak daha doğru olacak, bayramlara haksızlık yapmaktansa..
Bayramlar hiçbir yere gitmedi..
Eskimediler..
Değişmediler de..
Bizdik sadece değişen..


Edirne, 06/12/2008

1 yorum:

  1. iyi ki, o eski bayramları yaşamışım ,geçmiş güzel günleri hatırlattığınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil

SEN YAŞTAYIM

İNSANIN MAVİSİ

  Bu sabah deniz, kendimin "Di'li geçmiş zaman"ı. Bir vakit bendeki mavinin solmamış hali. Çocukça güldüren, aşkça ürperten, b...