Çarşamba, Ocak 08, 2014



T R A F İ K     M A S U M D U R

“Bir ülkenin gelişmişliği trafiği ile doğru orantılıdır” derler.
Eh! Haklı söze ne denir.
Trafiğin uygar ise sende uygarsın.
Değilse, sende trafiğin gibi ilkelsin işte.
Ve de gelişmemişsin ülke olarak.
“Söyle trafiğini, söyleyeyim seni” yani.
Ya da; “anasına bak kızını al,
Trafiğine bak, ülkesini anla”
Peki ama uygar bir trafik için önce insanın uygar olması gerekmiyor mu?
Öyle ya, insanda bitmiyor mu her şey?
Her işin başında, ortasında ve sonunda insan yok mu sanki?
Sen istediğin kadar teknoloji harikası araçlar üret.
Mühendislik biliminin ulaştığı seviye ile muhteşem yollar yap.
Tecrübenin ve aklın süzgecinden geçmiş kurallarla mükemmel bir trafik düzeni oluştur.
Eğer insanın uygar değilse bir arpa boyu yol alman mümkün değildir trafik işinde.
Sorsan; adam, vatanını milletini senden benden daha çok sevdiğini söyleyecek.
Milliyetçilik üzerine nutuk çekecek sana bana.
Ama direksiyona geçtiğinde bütün bunların palavra olduğu ortaya çıkacak.
İnsan sevgisinden nasipsiz kalbiyle, başkalarına saygılı olması gerektiğini algılayamayan basit aklıyla yollara düşecek.
Her türlü eksiklik ve tatminsizliğini gidermek adına hepimizin canına, malına, geleceğine, hayallerine kastedecek.
Vatanını ve milletini en çok sevenin, onlara en çok saygı gösteren olduğunu hiç bilmeyecek.
Genelleme yapmadan konuşalım ki haksızlık olmasın.
Sözümüz elbette ki trafiğin güzel insanlarına değil.
Zaten onlar da olmasaydı eğer, bataklıktaki bir krizantem çiçeği gibi onları fark etmeseydik eğer, tümden ümidimizi kaybederdik biz bu trafik işinde.
İşin ilginç olanı da, trafiği sabote edenler arasında bir homojenlik olmaması.
“Adam cahil, mektep medrese görmemiş, bu yüzden trafik kurallarını takmıyor işte” diyemiyorsunuz.
Eğitim görmüş olanı, olmayanı; aydını, aydın olmayanı; kadını, erkeği; şusu, busu..
Bakıyorsunuz; hemen hepsi benzer davranış gösteriyor araç üstünde ve yollarda.
Bir yerlerde okumuştum, yaşanmış bir olay; Eğitim görmek için Almanya’da bulunan bir hukukçumuz otomobili ile dalgınlıkla kırmızı ışıkta geçer.
Tabii bizdeki gibi olmaz.
Orada; yapanın, yaptığını yanına kar bırakmayacak bir hukuk düzeni vardır çünkü.
Önce, gözlerinin bozuk olup olmadığının tespiti için defalarca hastanelere gönderirler.
Gözlerinin sağlam olduğu anlaşılınca bu defa ruh sağlığının yerinde olup olmadığı araştırılır; gelsin psikiyatrlar, gelsin seanslar.
Öyle ya; madem kırmızı ışıkta geçip hem kendi hayatını hem de başkalarının hayatını tehlikeye attın, ya gözlerin bozuk kırmızı ışığı algılayamadın ya da senin ruh sağlığın bozuk, en başta kendi güvenliğin için konulmuş kuralları takmıyorsun.
Sonuçta, ehliyetini geri alıncaya kadar anasından emdiği sütü burnundan getirirler bizim hukukçunun.
Hani kimileri alkol alıp sarhoş olunca dili çözülür, daha doğrusu gerçek kimlik ve karakterini gizleyemez, kendini ele verir ya.
Trafikte de böyle işte.
Aracını nasıl kullandığına bak; sürücünün karakterini anla.
Adam, manda kasa lüks otomobiline veya cipine binmiş ok gibi gidiyor; yoldaki diğer araçlara böcek muamelesi yapıyor, bilmem kaç şeritli yol az gelmiş olacak ki Uludağ’da kayak pistindeymiş gibi slalom yapıyor, sizin şeridinize girerek aracını üstünüze kırıyor.
Bir başkası; hayat kurtaracak emniyet şeridine girmiş babasının çiftliğinde gezer gibi pervasızca gidiyor; kırmızı ışık onun için sadece bir renkten ibaret olacak ki siz durmuş beklerken enayiliğinizi yüzünüze vurmak istercesine yanınızdan sırıtarak geçiyor.
Bir diğeri; aracındaki müziğin sesini sonuna kadar açmış, tek kelimesini anlamadığı “cıs-tak, cıs-tak” yabancı bir şarkıyı veya kendi alt kültürünün yanık ezgilerini size dinletiyor.
Hemen yanındaki ise modifiyeli aracının egzozundan çıkardığı korkunç gürültülerle dikkat çekmeye çalışıyor; ezilmişliğini, ruhsal ve cinsel açlığını herkese ilan ediyor.
Aracındaki sinyal kolunu kullanıp ne yapacağından diğer sürücüleri haberdar etmeyi delikanlılığa sığdıramayanlar mı ararsınız; kendisinin usta diğerlerinin hepsinin acemi şoför olduğuna inanarak sürekli selektör yapıp klakson çalanlar mı arasınız; artık kaç tane eli varsa birinde sigara, diğerinde cep telefonu araç kullananlar mı ararsınız; büyük araç olmasına güvenerek küçük araçların üzerine gidip onları yolda çil yavrusu gibi dağıtanlar mı ararsınız; yorulurum ben bunları tek tek yazmaktan, siz tamamlayın diğerlerini isterseniz..
Biri ne yazmış minibüsünün arkasına biliyor musunuz?
Sadece üç kelime ama her şeyin özetini yapıyor; “ARABADA SOPA VAR”
Yurdum insanı benim, kendisiyle aynı ülkeyi paylaşıp birlikte yaşamaktan mutluluk ve gurur duyduğum aziz vatandaşım benim; seni çok seviyorum (!) ..
Yaratıcılığa bakar mısınız?
Yani adam diyor ki;
“Bu ülkenin trafik düzeninde orman kanunları geçerlidir.
Kimin bileği güçlü ise o haklıdır.
İtirazı olanı ise; arabada sopa bekliyor” diyor..
Bayıldım bu slogana (!) .
Dilerim; artık istatistiklere sığmayan sayısız ölü ve yaralının AH’ı hep yakanızda olsun.
Allah sizi bildiği gibi yapsın.
Bilesiniz ki;
Trafik; canavar-manavar değildir;
Canavar olan sizsiniz.
Trafik Masumdur..
 

(Nisan/2013, İstanbul)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SEN YAŞTAYIM

İNSANIN MAVİSİ

  Bu sabah deniz, kendimin "Di'li geçmiş zaman"ı. Bir vakit bendeki mavinin solmamış hali. Çocukça güldüren, aşkça ürperten, b...