Perşembe, Ocak 09, 2014





Küçük Arif’i Kim Öldürdü?
Güzel çocuk gözleriyle televizyon kameralarına bakıyorlar.
Hepsinin yüzünde, henüz yerleşmeye başlayan taze bir acının hüznü var.
Hepsi okul arkadaşı olan çocuklardan saçları örgülü, kumral kız çocuğu uzatılan mikrofonlara konuşuyor:
“Arif bizim çok iyi arkadaşımızdı. Ama o yok artık. İnşallah Cennet’e gitmiştir”
Medeniyetin harika araçlarından biri olan televizyon yine bir ilkellik haberini ülkenin dört yanına aynı anda ulaştırıyor;
“İzmir'in Bornova ilçesinde, yeni yıla girerken havai fişek gösterisini seyrettiği sırada nereden geldiği belirlenemeyen bir kurşunla ağır yaralanan (11) yaşındaki Arif Dallı'nın önceki gece beyin ölümü gerçekleşti. Günlerdir hastanede oğlundan gelecek iyi haberi bekleyen baba Şerafettin Dallı; Dün gece doktorlar bir heyet oluşturarak bu kararı verdi. Oğlumun beyin ölümü gerçekleşti. Makinelere bağlı olarak kalbi atıyor, nefes alıp veriyor ama vücudu buna ne kadar dayanır bilemiyorum. Bir saat ya da birkaç gün sonra onu tamamen kaybedebiliriz, çok üzgünüm. Tek isteğim, magandanın bulunması ve başka Ariflerin ölmemesi dedi” diye devam ediyor haber. .
Benzerini daha öncede defalarca duyduğumuz ve artık kanıksadığımız türden bir haber bu.
Hani şu, duyduğumuzda üzülüp öfkelendiğimiz ama hemen unuttuğumuz haberlerden biri işte.
Haberdeki “MAGANDA” sıfatına takılıyorum önce.
Gelin, birlikte bakalım; “Ne demekmiş MAGANDA?”
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük; “Görgüsüz, kaba, anlayışsız, terbiyesiz ve uyumsuz kimse” olarak tarif ediyor MAGANDA’yı.
Benzer bir tarifte “Büyük Argo Sözlük”te var. Buna göre de MAGANDA; “Görgüsüz, kaba saba, yontulmamış ve özellikle kalabalık ortamlarda hiçbir kural tanımayan kimse” demekmiş.
Benim gibi sizi de kesmedi değil mi bu sıfat ve tanımlamalar?
Öyle ya; henüz hayat yolculuğunun başında küçük Arif’in gözlerindeki yaşam ışığını söndüren bir insan (!) için bu tanım çok hafif kalıyor.
O zaman bir de “KATİL” sözcüğünün anlamına bakalım, Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük’te.
“İnsan öldüren kimse, cani” imiş, KATİL..
Sizi bilmem ama bu tanımlama da yüreğimi soğutmuyor benim.
Hep bir eksik var sanki; insanların yeni bir yıla girecek olmanın coşkusunu ve sevincini yaşadıkları sırada tek suçu havai fişek gösterisini izlemek olan Arif’i bu dünyadan ve yaşamdan kopartan biri için hangi sıfatı kullanırsak kullanalım hep bir eksik var işte.
Öyle bir tanımlama yapmalı, öyle bir sıfat bulmalı ki; söylenen için aşağılanmanın ve utançların en ağırı olmalı bu, söyleyen içinde yüreklerde kabaran isyan ve öfke duygusunu karşılamalı azda olsa.
Her neyse işin özünü ıskalamayalım bence, bu ilkelliği tanımlayacağız ve bu ilkelliğin sahibine yakışan bir sıfat bulacağız diye.
Küçük Arif’i kim öldürdü dersiniz?
Cehalet mi, gelenekler mi, yoksa silahlanmayı denetleyip kontrol altında tutamayan sistem mi?
İlk ikisini birbirinden ayırmak kolay değil öyle. Cahilliğin ve eğitimsizliğin yarattığı sorumsuzca davranışları “gelenek” diye topluma sunmak ne kadar kabul edilebilir ki?
Bu nasıl bir ruh halidir, nasıl bir eksiklik ve ezilmişliktir ki; insan kendisini silah ve mermi ile tamamlamaya, tatmin etmeye ve kanıtlamaya ihtiyaç duysun.
Yeni hayatların başlangıcı olan kutsal evlilik törenlerine, düğünlere bakın; silahlardan çıkan mermiler var olan hayatları bitiriyor.
Taraftarı olduğu futbol takımı maç kazanmış; O evinin balkonundan, otomobilinin penceresinden çevreye kurşun yağdırıyor.
Kutsal bayram sabahında biraz önce Allah’ın huzurunda olduğu camiden çıkmış; daha kimseyle bayramlaşmamış bile, pompalı tüfekle Allah’ın yarattıklarının canına kastediyor.
Neymiş; sevinç ve mutluluk gösterisiymiş (!), gelenekmiş (!)…
Hayır böyle bir gelenek yoktu, siz uydurdunuz onu. İnsanların canına kastetmek gibi bir gelenek olamaz. Varsa da eğer, olmaz olsun böyle bir gelenek.
Ya Devlet’teki sorumluluk sahibi makamlara ne demeli? İnsanın en temel haklarından biri olan yaşama hakkını korumakla yükümlü Devlet aygıtı böylesine kolay bir şekilde silahlanmaya nasıl izin verir, neden denetleyip kontrol altında tutamaz ki?
Yasal koşullar zorlanarak ve bilmem ne vakfına yüklü miktarda bağış yaparak silah sahibi olmanız çok da zor değil güzel ülkemizde.
Ondan sonra da tak silahı beline; eksik ve olgunlaşmamış kişiliğini, cahilliğini, sosyal tatminsizliklerini de kuşan üzerine ve çık sokağa; düğündü, bayramdı, maçtı diye her vesile ile kurşun yağdır masum insanların üzerine.
Silah sahibi olmanın bu kadar kolay olduğu ve toplumsal cinnet gel gitlerinin sıkça yaşandığı bu ülkede daha çok duyacağız sanırım bu tür haberleri.
Saçları örgülü kumral kız çocuğunun dediği gibi; Arif yok artık.
O şimdi, kara toprağın altında ve sonsuz uykusunda.
Kısacık ömrü, ışık hızıyla başına saplanan bir metal parçasıyla son buldu.
Cennette olduğundan da hiç kuşkum yok.
Ama ne dersiniz; sizce, küçük Arif’i kim öldürdü ?

(Şubat/2013, İstanbul)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SEN YAŞTAYIM

İNSANIN MAVİSİ

  Bu sabah deniz, kendimin "Di'li geçmiş zaman"ı. Bir vakit bendeki mavinin solmamış hali. Çocukça güldüren, aşkça ürperten, b...